succulent
Örnekler
The grilled steak was so succulent that it practically melted in my mouth with each bite.
Izgara biftek o kadar sulu ve lezzetliydi ki her lokmada neredeyse ağzımda eriyordu.
The chef marinated the chicken in a special sauce to ensure it would be succulent and bursting with flavor.
Şef, tavuğun sulu ve lezzet patlaması olmasını sağlamak için özel bir sosla marine etti.
02
sulu, etli
(of a plant) having thick, fleshy parts that store moisture, typically found in plants adapted to dry conditions
Örnekler
The cactus is a succulent plant, storing water in its thick leaves.
Kaktüs, kalın yapraklarında su depolayan bir sukulent bitkidir.
Succulent plants like aloe vera are popular for their water-retaining properties.
Aloe vera gibi sukulent bitkiler, su tutma özellikleriyle popülerdir.
Succulent
01
sukulent bitki, sukulent
a type of plant that stores water in its leaves, stems, or roots, often characterized by thick, fleshy parts
Örnekler
Aloe vera is a popular succulent used for its medicinal properties.
Aloe vera, tıbbi özellikleri için kullanılan popüler bir sukulent bitkidir.
Many succulents, like cacti, thrive in hot, arid climates.
Kaktüsler gibi birçok sukulent, sıcak ve kurak iklimlerde gelişir.
Leksikal Ağaç
succulent
succul
