to besiege
01
kuşatmak, muhasara etmek
to surround a place, typically with armed forces, in order to force those inside to give up or surrender
Transitive: to besiege a place
Örnekler
The army decided to besiege the enemy fortress to weaken its defenses.
Ordu, savunmalarını zayıflatmak için düşman kalesini kuşatma kararı aldı.
During the siege, the opposing forces worked to besiege the city from all sides.
Kuşatma sırasında, karşıt güçler şehri her taraftan kuşatmak için çalıştı.
02
baskı yapmak, istila etmek
to overwhelm someone with a flood of requests, complaints, or demands
Transitive: to besiege sb/sth with questions or requests
Örnekler
The customer service line was besieged with complaints after the product recall.
Ürün geri çağrısından sonra müşteri hizmetleri hattı şikayetlerle kuşatıldı.
After the announcement, the office was besieged with emails asking for clarification.
Duyurudan sonra, ofis açıklama isteyen e-postalarla kuşatıldı.
03
kuşatmak, bunaltmak
to overwhelm someone with worry, problems, or stress
Transitive: to besiege sb
Örnekler
She was besieged by worries about her upcoming presentation.
Yaklaşan sunumu hakkındaki endişelerle kuşatılmıştı.
They were besieged by doubts and insecurities before the big decision.
Büyük karardan önce şüpheler ve güvensizliklerle kuşatılmışlardı.
