to speed up
[phrase form: speed]
01
hız yapmak
to become faster
Intransitive
Örnekler
The river currents began to speed up after heavy rainfall in the upstream areas.
Nehir akıntıları, yukarı havzalardaki şiddetli yağmurlardan sonra hızlanmaya başladı.
As the storm approached, the winds began to speed up, causing trees to sway vigorously.
Fırtına yaklaştıkça, rüzgarlar hızlanmaya başladı ve ağaçların şiddetle sallanmasına neden oldu.
02
hızlandırmak, çabuklaştırmak
to increase the speed of something
Transitive: to speed up an activity
Örnekler
The government launched initiatives to speed up the processing of visa applications for international travelers.
Hükümet, uluslararası gezginler için vize başvurularının işlenmesini hızlandırmak amacıyla girişimler başlattı.
The chef added a special ingredient to speed up the cooking time of the dish.
Şef, yemeğin pişme süresini hızlandırmak için özel bir malzeme ekledi.



























