soluble
01
çözünür
(of a substance) able to break up and disperse within a fluid
Örnekler
Sugar is highly soluble in water, dissolving readily when added to the liquid.
Şeker, suda oldukça çözünür, sıvıya eklendiğinde kolayca çözülür.
Glycerol is miscible and soluble in many polar solvents but will not dissolve in non-polar liquids like oils.
Gliserol, birçok polar çözücüde karışabilir ve çözünür ancak yağlar gibi polar olmayan sıvılarda çözünmez.
02
halledilmiş
(of problems) capable of being resolved or settled through available means or solutions
Örnekler
After brainstorming alternatives, the team decided the design hurdle was soluble with some engineering adjustments.
Alternatifleri beyin fırtınası yaptıktan sonra, ekip tasarım engelinin bazı mühendislik ayarlamalarıyla çözülebilir olduğuna karar verdi.
As our theoretical knowledge progresses, problems once seen as insoluble sometimes yield to new frameworks and analyses.
Teorik bilgimiz ilerledikçe, bir zamanlar çözülemez olarak görülen problemler bazen yeni çerçevelere ve analizlere boyun eğer.
Leksikal Ağaç
insoluble
solubility
solubleness
soluble
solve



























