raw
Örnekler
She enjoyed a salad made with raw vegetables and leafy greens.
Çiğ sebzeler ve yeşil yapraklılar ile yapılmış bir salatanın tadını çıkardı.
He preferred raw sushi, with fresh fish and rice wrapped in seaweed.
O, taze balık ve deniz yosununa sarılı pirinçle yapılmış çiğ suşiyi tercih etti.
Örnekler
The company hired several raw recruits who needed proper training.
Şirket, uygun eğitime ihtiyaç duyan birkaç deneyimsiz işe alım yaptı.
As a raw intern, she was eager to learn but had little experience.
Acemi bir stajyer olarak, öğrenmeye hevesliydi ama çok az deneyimi vardı.
03
yaralı, tahriş olmuş
having an exposed or irritated surface, causing discomfort or sensitivity, often due to injury
Örnekler
After the long hike, his feet were raw from the rough terrain.
Uzun yürüyüşten sonra, ayakları engebeli araziden dolayı yara bere içinde kalmıştı.
The scraped knee was still raw and stung whenever it was touched.
Sıyrılan diz hala çıplak idi ve her dokunulduğunda acıyordu.
04
ham, işlenmemiş
(of data) having not been processed or analyzed
Örnekler
The scientist examined the raw data before applying any statistical methods.
Bilim insanı, herhangi bir istatistiksel yöntem uygulamadan önce ham verileri inceledi.
We need to clean and organize the raw data before it can be used in the report.
Raporda kullanılmadan önce ham verileri temizlememiz ve düzenlememiz gerekiyor.
05
ham, doğrudan
showing harsh truths or difficult realities in a blunt and direct way
Örnekler
The documentary gave a raw insight into life in a refugee camp.
Belgesel, bir mülteci kampındaki yaşama çıplak bir bakış sundu.
The artist 's raw depiction of the struggle for equality challenged viewers.
Sanatçının eşitlik mücadelesinin ham tasviri izleyicileri zorladı.
06
ham, kontrolsüz
having intense, uncontrolled force or energy
Örnekler
The athlete 's raw power helped him dominate the competition.
Atletin ham gücü, yarışmada üstünlük sağlamasına yardımcı oldu.
The storm unleashed raw force, tearing through the town.
Fırtına, kasabayı paramparça eden ham bir güç ortaya çıkardı.
07
ham, işlenmemiş
(of a material) having not undergone any processing or refinement
Örnekler
The artist preferred to work with raw clay before shaping it into sculptures.
Sanatçı, onu heykellere şekillendirmeden önce ham kil ile çalışmayı tercih etti.
The company sourced raw cotton from local farmers for its textile production.
Şirket, tekstil üretimi için yerel çiftçilerden ham pamuk tedarik etti.
Örnekler
The raw weather made the walk to work feel unbearable.
Sert hava, işe yürümeyi dayanılmaz hissettirdi.
The raw morning air stung their faces as they stepped outside.
Dışarı adım attıklarında, sabahın sert havası yüzlerini yakıyordu.
09
ham, işlenmemiş
(of wood) not yet processed or treated
Örnekler
The raw wood needed to be sanded before it could be used in construction.
Ham ahşap, inşaatta kullanılmadan önce zımparalanması gerekiyordu.
He used raw timber to build the cabin.
Kulübeyi inşa etmek için ham kereste kullandı.
10
inanılmaz, etkileyici
used to describe something that is fantastic, incredible, or highly impressive
Örnekler
That new track is absolutely raw — I've had it on repeat all day!
Bu yeni parça kesinlikle ham—bütün gün tekrar tekrar dinledim!
His skateboarding skills are raw; he lands every trick effortlessly.
Kaykay becerileri inanılmaz; her numarayı zahmetsizce atlatıyor.
Leksikal Ağaç
rawness
raw



























