
Ara
pristine
01
tertemiz
perfectly clean or spotless, devoid of any dirt, marks, or impurities
Example
The kitchen gleamed with pristine cleanliness after a thorough scrubbing.
Kapsamlı bir temizlikten sonra mutfak lekesiz bir temizlikle parlıyordu.
The freshly laundered linens exuded a pristine freshness, free from any stains or wrinkles.
Yeni yıkanmış çarşaflar, leke veya kırışıklıklardan arınmış bakir bir tazelik yayıyordu.
02
el değmemiş, kullanılmamış
having kept its original state, being clean and in great condition
Example
She admired the pristine beauty of the untouched wilderness, with its crystal-clear lakes and towering mountains.
O, kristal berraklığındaki gölleri ve yüce dağları ile el değmemiş vahşi doğanın bozulmamış güzelliğine hayran kaldı.
He carefully maintained his collection of rare books, ensuring they remained in pristine condition.
Nadir kitaplar koleksiyonunu dikkatlice korudu, el değmemiş durumda kalmalarını sağladı.