plenty
01
çokluk
a plentiful or abundant amount of something
Örnekler
She found plenty of interesting books at the library to read over the summer.
Yaz boyunca okumak için kütüphanede birçok ilginç kitap buldu.
The farmer harvested plenty of apples this season, more than ever before.
Çiftçi bu sezon bol miktarda elma hasat etti, öncekinden daha fazla.
Plenty
01
bolluk, bereket
a state or time when there is an abundant supply of food or other necessary things
Örnekler
After the harvest, the village enjoyed a season of plenty.
Hasattan sonra, köy bir bolluk mevsiminin tadını çıkardı.
In times of plenty, people often waste more than they should.
Bolluk zamanlarında, insanlar genellikle gerektiğinden daha fazla israf eder.
plenty
01
bol bol, fazlasıyla
to a great degree or more than enough
InformalÖrnekler
He 's plenty smart enough to handle the project.
Projeyi halletmek için fazlasıyla yeterince zeki.
We got there plenty early to grab front-row seats.
Ön sıradaki koltukları kapmak için fazlasıyla erken vardık.
