Aura
01
aura, hale
an indication of radiant light drawn around the head of a saint
02
ayırıcı nitelik
the unique vibe or feeling that surrounds a person, object, or place, often influencing how it is perceived by others
Örnekler
The old mansion had an eerie aura, as if it held secrets from centuries past.
Eski konak, tuhaf bir auraya sahipti, sanki yüzyıllar öncesinden sırlar barındırıyor gibiydi.
The artist 's paintings seemed to exude a vibrant aura of creativity and passion.
Sanatçının tabloları, yaratıcılık ve tutkunun canlı bir aurasını yayıyor gibiydi.
03
avra
a sensory phenomenon or warning sign that one experiences before the onset of certain medical conditions
Örnekler
Before the onset of her migraine headache, Sarah experienced a visual aura consisting of flickering lights and shimmering lines.
Migren baş ağrısının başlamasından önce Sarah, yanıp sönen ışıklar ve parıldayan çizgilerden oluşan bir aura yaşadı.
Patients with epilepsy often report experiencing an aura, such as a strange smell or taste, minutes before a seizure occurs.
Epilepsi hastaları, nöbet başlamadan dakikalar önce garip bir koku veya tat gibi bir aura yaşadıklarını sık sık bildirirler.
